Makalemin başlığı ile İzmir - Adana arası mesafesini kasdetmediğimi anlamışsınızdır. 20 yıllık bu yol gerçekten çok uzundu, çok ıssızdı ve çok yalnızdı... Yolun sonuna yaklaşmışken, hemde bu kadar... Pes ettirmeyeceğiz!
Yeri gelmişken o bestemizinde sözlerini hatırlatmak istedim;
--------------
Bu yol çok uzundu çok ıssızdı çok yalnızdı,
Biz o yollarda büyükmüştük sevdamızı,
Çok kavga ettik emek verdik senin için,
Sen şampiyon ol mavi şimşek bizim için!
--------------
Cumartesi gecesi çok güzel başlamıştı. Tribünde olamadığım Elazığspor maçının ardından İzmir deplasmanı daha güzel olur diye düşünmüştüm.
İstasyon meydanında, Demirstore önünde, Adana Demirsporlular Derneği önünde yüzlerce kişi, otobüslere tasnif ediliyor, her birinin gözünde ışıl ışıl heyecan yatıyordu. Bu insanlar uykularını cebine koyup , geceleri yararak İzmir'e akın ediyordu. Hepsinin aklından geçen ise bu deplasman maçının galibiyet ile süslenmesiydi.
Kimi otobüs önceden İzmir'e ulaşmış, kordon boylarında maç saatini bekliyor, kimileri polis nezaretinde ve yüksek güvenlikle stad önüne getiriliyordu. Şehir girişinde ve stadyum önündeki aramalar bizim seronomiye girmemizi engellemişti ama olsun girebildik Atatürk Stadyumuna... Stadyum bildiğimiz, dev gibi bir stadyum... Ne akustiği var ne seyir zevki...
Sahadaki mavi lacivert bize yetiyor!
İlk golün ardından gelen ikinci gol ile sarsılıyor ve şaşırırmışken,20 dakika dolduğunda 3-0 öne geçmiştik. Daha o dakikalarda "Bir tarih yazılıyordu" ve bunu hissetmiştim... Keşke bu tarih sayfası lehimize sonuçlansaydı.
Tribünümüz dellenmiş daha o dakikalarda "Pınarbaşı'na" başlamıştı bile...
Yani önce biz tribün olarak işi boşladık... Ardından sahadaki futbolcularımız...
3-0 öne geçtiğimiz bir maç... Deplasmanda 5 atıp, 6 yediğimiz bir maç... Bir maçtan öte görüntü çiziyordu...!
Maçın bitiş düdüğü ile futbolcular çıkış tüneline ilerlerken, biz futbolcuları çağırdık...
Gelmediler...
Israrla daha gür çağırdık...
İlk gelen Janoseviç oldu...
Çok üzgündü çok,
"Evet, geldim hadi söyleyin ne söyleyeceksiniz" bakışlarıyla geldi...
Ardından diğer oyuncularımız, hepsi üzgün, yıkılmış ve şaşkın...
Göksel'in sesi duyuldu,
"Buraya bizi siz getirdiniz, rezilde eden sizsiniz vezir edecek olan sizsiniz. Bu maçı unutun, ders çıkarın, tekrarını yaşatmayın. Bizi Şampiyon yapacaksınız, söz verin bize..." futbolcular söz verdi vermesine ama soyunma odasına giderken başları yerdeydi...
Tribünden büyük bir ses "Başını kaldır, öyle yürü...'
Biz o formayı ve armayı taşıdığınız için sizi dünyanın en şanslıları olarak görmüşken, sizin başınızı eğme lüksünüz yoktu...
Siz, 20 yıldır zaten süper ligde olan bu taraftarınızla, süper lige yükselmenin, şampiyon takımın "Şampiyon Oyuncuları" ünvanına bu kadar yaklaşmışken, sizden biraz daha gayret bekliyoruz. Açıksa söylemek gerekirse biz inanmasak zaten siz o formayı giyemezsiniz... !
Biz ve tüm camia inanıyor...
Biliyorum ki sizde inanıyorsunuz...
Ama biraz daha cesaret...
Saygılarımla
Doğan Ergezer
Yeri gelmişken o bestemizinde sözlerini hatırlatmak istedim;
--------------
Bu yol çok uzundu çok ıssızdı çok yalnızdı,
Biz o yollarda büyükmüştük sevdamızı,
Çok kavga ettik emek verdik senin için,
Sen şampiyon ol mavi şimşek bizim için!
--------------
Cumartesi gecesi çok güzel başlamıştı. Tribünde olamadığım Elazığspor maçının ardından İzmir deplasmanı daha güzel olur diye düşünmüştüm.
İstasyon meydanında, Demirstore önünde, Adana Demirsporlular Derneği önünde yüzlerce kişi, otobüslere tasnif ediliyor, her birinin gözünde ışıl ışıl heyecan yatıyordu. Bu insanlar uykularını cebine koyup , geceleri yararak İzmir'e akın ediyordu. Hepsinin aklından geçen ise bu deplasman maçının galibiyet ile süslenmesiydi.
Kimi otobüs önceden İzmir'e ulaşmış, kordon boylarında maç saatini bekliyor, kimileri polis nezaretinde ve yüksek güvenlikle stad önüne getiriliyordu. Şehir girişinde ve stadyum önündeki aramalar bizim seronomiye girmemizi engellemişti ama olsun girebildik Atatürk Stadyumuna... Stadyum bildiğimiz, dev gibi bir stadyum... Ne akustiği var ne seyir zevki...
Sahadaki mavi lacivert bize yetiyor!
İlk golün ardından gelen ikinci gol ile sarsılıyor ve şaşırırmışken,20 dakika dolduğunda 3-0 öne geçmiştik. Daha o dakikalarda "Bir tarih yazılıyordu" ve bunu hissetmiştim... Keşke bu tarih sayfası lehimize sonuçlansaydı.
Tribünümüz dellenmiş daha o dakikalarda "Pınarbaşı'na" başlamıştı bile...
Yani önce biz tribün olarak işi boşladık... Ardından sahadaki futbolcularımız...
3-0 öne geçtiğimiz bir maç... Deplasmanda 5 atıp, 6 yediğimiz bir maç... Bir maçtan öte görüntü çiziyordu...!
Maçın bitiş düdüğü ile futbolcular çıkış tüneline ilerlerken, biz futbolcuları çağırdık...
Gelmediler...
Israrla daha gür çağırdık...
İlk gelen Janoseviç oldu...
Çok üzgündü çok,
"Evet, geldim hadi söyleyin ne söyleyeceksiniz" bakışlarıyla geldi...
Ardından diğer oyuncularımız, hepsi üzgün, yıkılmış ve şaşkın...
Göksel'in sesi duyuldu,
"Buraya bizi siz getirdiniz, rezilde eden sizsiniz vezir edecek olan sizsiniz. Bu maçı unutun, ders çıkarın, tekrarını yaşatmayın. Bizi Şampiyon yapacaksınız, söz verin bize..." futbolcular söz verdi vermesine ama soyunma odasına giderken başları yerdeydi...
Tribünden büyük bir ses "Başını kaldır, öyle yürü...'
Biz o formayı ve armayı taşıdığınız için sizi dünyanın en şanslıları olarak görmüşken, sizin başınızı eğme lüksünüz yoktu...
Siz, 20 yıldır zaten süper ligde olan bu taraftarınızla, süper lige yükselmenin, şampiyon takımın "Şampiyon Oyuncuları" ünvanına bu kadar yaklaşmışken, sizden biraz daha gayret bekliyoruz. Açıksa söylemek gerekirse biz inanmasak zaten siz o formayı giyemezsiniz... !
Biz ve tüm camia inanıyor...
Biliyorum ki sizde inanıyorsunuz...
Ama biraz daha cesaret...
Saygılarımla
Doğan Ergezer