Ankara Tayfasından dostumuz, renktaşımız Onur Biçer'in yazısı ...
Onur Biçer , son zamanlarda ülkemizde ki ayrıştırmaların tribünden nasıl görüldüğünü, etkilerini kişisel cümlelerle ifade etmiş. Bu güzel yazıyı bizlerde sayfamızdan paylaşmak istedik.
"Sevgili kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım. Kısa yazmayı pek beceremediğim için uzunca bir yazı olacak sanırım. Bu yazıyı hafta sonundan önce yazmak istedim, zira bu hafta sonunun sosyal olaylara gebe olma olasılığı var.
Yazıyı bireysel sayfam yerine neden bir Adana Demirspor sayfasında yazıyorum, onu açıklayayım önce.
Ben küçükken ve de ilk gençliğimde sağımdaki solumdaki solcu mu, muhafazakar mı, sağcı mı bilmezdim. Şimdi biliyorum. Benim çevremdekiler de beni biliyorlar. İnanıyorum ki onlar da bilmezlerdi. Ben eskiden çevremdekiler alevi mi sünni mi bilmezdim. Şimdi bir şekilde biliyorum ve eminim bir şekilde beni de biliyorlar. Ben eskiden yakınımdakilerin içki içip içmediklerine dikkat etmezdim. Şimdi ister istemez bunu biliyorum. Ve benim de hayat tarzım biliniyor. Yani eski, eskide kaldı dostlarım. Artık daha kategorize edilmiş bir toplumuz. Birlikte yaşama yetisini kaybetmekte olan bir toplumuz. İnsanların üzerinde çok üzülerek söylüyorum ki gözü olan bir toplumuz.
İyi de bunun Demirspor ile alakası ne? İşin içinde Demirspor olunca hala bu ayrımlarımız yok kardeşlerim. Üstünde forma olanın içip içmediğine, mezhebine, siyasi görüşüne bakmıyoruz. Özlem duyduğum hayat maalesef sadece Demirspor ile sınırlı kaldı. O nedenle bu sayfaya yazıyorum.
Ne olduğunuz umurumda değil arkadaşlar. Hepinizi seviyorum, ne olduğunuzdan bağımsız olarak.
Bu girizgahtan sonra konuya girebilirim. Bu yazı bir neden sonuç yazısı değil. Bu yazı gerekçelendirme yazısı da değil. Bu yazı yöntemlere ilişkin gözlem yazısı.
Ortalığa kasetler saçılmış, yönetim tarzından ciddi şikayetler gelirken, seçimlerin de yaklaşması ile tansiyon iyiden iyiye yükseliyor. Berkin Elvan'ın ölümü bu gerginliğe maalesef tuz biber oldu. Hepimizin içi kanadı. Hemen akabinde iki gencecik insanımızı daha toprağa verdik. Üstelik bu ölümlerde dahi toplumumuzun birleşemediğini ve hızla birbirinden uzaklaştığını gördük. Yazıktır. Dedim ya gerekçe yazısı değil bu, yöntem yazısı.
Ne demek istediğimi anlatabilmek için somut örnekler vereceğim.
Sosyal medyadan görüyoruz, polis olaylara gezi olaylarından kat be kat sert müdahale ediyor. Bu sertlik gerginliği tırmandırıyor. Daha önce kullanılmadığı söylenen mermilerin kullanıldığı haberleri geliyor. Çaresiz insanlara saldıran emniyet görevlilerinin görüntüleri geliyor. Gezi olaylarında sadece ülkemiz değil, dünya ayağa kalkmış olmasına karşın polislerin hala gaz tüfeklerini 45 derecelik açıyla tutmadığını ve doğrudan kişileri hedef aldığını gösteren görüntüler kan donduruyor. Yaşananlardan ders alınmamış olması bir akıl tutulmasına işaret ediyor. Kasımpaşa'da öldürülen gencimizin ölüm şekli ve sonrasında yaşananlar gerginliği artırıyor.
İşin diğer yanı da garip. Gezi olayları esnasında kendisine yapılan müdahaleler nedeni ile birçok insanın sevgisini ve saygısını kazanmış olan Barış Atay (kendisini defalarca Demirspor atkısı ile görüp gurur da duyduk) "polis insan değildir, karanfil atmayın" yazan bir tweet'i retweet edebiliyor. Yine gezi direnişinin sembollerinden Red Hack Berkin'in ölümünün açıklanmasından çok ama çok kısa bir süre sonra insanları meydanlarda mücadele etmeye çağırabiliyor ve Türkiye'nin acısını dahi kısa bir süre de olsa yaşaması gerektiği gerçeğini göz ardı edebiliyor. Twitter üzerinde Tayyip Erdoğan'ın çaldığı paralar ile ne kadar kaldırım taşı alınabileceğini söyleyen (bu örnek çeşitlendiriliyor) paylaşımlar yapılarak bir barış hareketinden daha aktif bir direniş hareketine geçilmesi gerektiği izlenimi uyandırılıyor. Bu örneklerin çoğaltılabileceğini biraz dikkatli sosyal medya kullanıcıları anlayacaktır.
Dediğim gibi bu yazı bir haklı haksız yazısı değildir. Bu yazı bir gerekçe yazısı da değildir. Bu yazı bir yöntem yazısıdır.
Gerek Ankara Tayfası içinde ve gerekse Demirspor camiasının bütününde benim polislik mesleğini ifa eden kardeşim de var, muhafazakar kardeşim de var, alevisi de var, sağcısı da var, solcusu da var, hepsi var. Hepsi de benim kardeşim. Hepiniz benim kardeşimsiniz.
Değerlerinizden vazgeçmeyin, inandıklarınızı her zaman savunun, mücadelenizi asla bırakmayın. Sizi siz yapan şeyler değerlerinizdir. Ancak hiçbir mücadeleyi sizin de karşınızdakinin de insan olduğu gerçeğini göz ardı ederek yapmayın.
Berkin daha ülkemize çok şey katacaktı, sevgilisi olacaktı, çocuğu olacaktı, belki bürokrat olacaktı. Burak da öyle. Belki ölen polis kardeşimizin maaşı ile birden fazla aile geçiniyordu. Hepsinin meydanlarda olduğundan farklı hayatları vardı ve olacaktı.
Mücadele edin ama bu gerçekleri dikkate alarak. Hayat yaşamak içindir, ölmek için değil, eksik kalmak için değil. Güzel olan bir olmaktır, ayrı gayrılık değil. Dikkat sevgili kardeşlerim, dikkat."
Onur Biçer
Onur Biçer , son zamanlarda ülkemizde ki ayrıştırmaların tribünden nasıl görüldüğünü, etkilerini kişisel cümlelerle ifade etmiş. Bu güzel yazıyı bizlerde sayfamızdan paylaşmak istedik.
"Sevgili kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım. Kısa yazmayı pek beceremediğim için uzunca bir yazı olacak sanırım. Bu yazıyı hafta sonundan önce yazmak istedim, zira bu hafta sonunun sosyal olaylara gebe olma olasılığı var.
Yazıyı bireysel sayfam yerine neden bir Adana Demirspor sayfasında yazıyorum, onu açıklayayım önce.
Ben küçükken ve de ilk gençliğimde sağımdaki solumdaki solcu mu, muhafazakar mı, sağcı mı bilmezdim. Şimdi biliyorum. Benim çevremdekiler de beni biliyorlar. İnanıyorum ki onlar da bilmezlerdi. Ben eskiden çevremdekiler alevi mi sünni mi bilmezdim. Şimdi bir şekilde biliyorum ve eminim bir şekilde beni de biliyorlar. Ben eskiden yakınımdakilerin içki içip içmediklerine dikkat etmezdim. Şimdi ister istemez bunu biliyorum. Ve benim de hayat tarzım biliniyor. Yani eski, eskide kaldı dostlarım. Artık daha kategorize edilmiş bir toplumuz. Birlikte yaşama yetisini kaybetmekte olan bir toplumuz. İnsanların üzerinde çok üzülerek söylüyorum ki gözü olan bir toplumuz.
İyi de bunun Demirspor ile alakası ne? İşin içinde Demirspor olunca hala bu ayrımlarımız yok kardeşlerim. Üstünde forma olanın içip içmediğine, mezhebine, siyasi görüşüne bakmıyoruz. Özlem duyduğum hayat maalesef sadece Demirspor ile sınırlı kaldı. O nedenle bu sayfaya yazıyorum.
Ne olduğunuz umurumda değil arkadaşlar. Hepinizi seviyorum, ne olduğunuzdan bağımsız olarak.
Bu girizgahtan sonra konuya girebilirim. Bu yazı bir neden sonuç yazısı değil. Bu yazı gerekçelendirme yazısı da değil. Bu yazı yöntemlere ilişkin gözlem yazısı.
Ortalığa kasetler saçılmış, yönetim tarzından ciddi şikayetler gelirken, seçimlerin de yaklaşması ile tansiyon iyiden iyiye yükseliyor. Berkin Elvan'ın ölümü bu gerginliğe maalesef tuz biber oldu. Hepimizin içi kanadı. Hemen akabinde iki gencecik insanımızı daha toprağa verdik. Üstelik bu ölümlerde dahi toplumumuzun birleşemediğini ve hızla birbirinden uzaklaştığını gördük. Yazıktır. Dedim ya gerekçe yazısı değil bu, yöntem yazısı.
Ne demek istediğimi anlatabilmek için somut örnekler vereceğim.
Sosyal medyadan görüyoruz, polis olaylara gezi olaylarından kat be kat sert müdahale ediyor. Bu sertlik gerginliği tırmandırıyor. Daha önce kullanılmadığı söylenen mermilerin kullanıldığı haberleri geliyor. Çaresiz insanlara saldıran emniyet görevlilerinin görüntüleri geliyor. Gezi olaylarında sadece ülkemiz değil, dünya ayağa kalkmış olmasına karşın polislerin hala gaz tüfeklerini 45 derecelik açıyla tutmadığını ve doğrudan kişileri hedef aldığını gösteren görüntüler kan donduruyor. Yaşananlardan ders alınmamış olması bir akıl tutulmasına işaret ediyor. Kasımpaşa'da öldürülen gencimizin ölüm şekli ve sonrasında yaşananlar gerginliği artırıyor.
İşin diğer yanı da garip. Gezi olayları esnasında kendisine yapılan müdahaleler nedeni ile birçok insanın sevgisini ve saygısını kazanmış olan Barış Atay (kendisini defalarca Demirspor atkısı ile görüp gurur da duyduk) "polis insan değildir, karanfil atmayın" yazan bir tweet'i retweet edebiliyor. Yine gezi direnişinin sembollerinden Red Hack Berkin'in ölümünün açıklanmasından çok ama çok kısa bir süre sonra insanları meydanlarda mücadele etmeye çağırabiliyor ve Türkiye'nin acısını dahi kısa bir süre de olsa yaşaması gerektiği gerçeğini göz ardı edebiliyor. Twitter üzerinde Tayyip Erdoğan'ın çaldığı paralar ile ne kadar kaldırım taşı alınabileceğini söyleyen (bu örnek çeşitlendiriliyor) paylaşımlar yapılarak bir barış hareketinden daha aktif bir direniş hareketine geçilmesi gerektiği izlenimi uyandırılıyor. Bu örneklerin çoğaltılabileceğini biraz dikkatli sosyal medya kullanıcıları anlayacaktır.
Dediğim gibi bu yazı bir haklı haksız yazısı değildir. Bu yazı bir gerekçe yazısı da değildir. Bu yazı bir yöntem yazısıdır.
Gerek Ankara Tayfası içinde ve gerekse Demirspor camiasının bütününde benim polislik mesleğini ifa eden kardeşim de var, muhafazakar kardeşim de var, alevisi de var, sağcısı da var, solcusu da var, hepsi var. Hepsi de benim kardeşim. Hepiniz benim kardeşimsiniz.
Değerlerinizden vazgeçmeyin, inandıklarınızı her zaman savunun, mücadelenizi asla bırakmayın. Sizi siz yapan şeyler değerlerinizdir. Ancak hiçbir mücadeleyi sizin de karşınızdakinin de insan olduğu gerçeğini göz ardı ederek yapmayın.
Berkin daha ülkemize çok şey katacaktı, sevgilisi olacaktı, çocuğu olacaktı, belki bürokrat olacaktı. Burak da öyle. Belki ölen polis kardeşimizin maaşı ile birden fazla aile geçiniyordu. Hepsinin meydanlarda olduğundan farklı hayatları vardı ve olacaktı.
Mücadele edin ama bu gerçekleri dikkate alarak. Hayat yaşamak içindir, ölmek için değil, eksik kalmak için değil. Güzel olan bir olmaktır, ayrı gayrılık değil. Dikkat sevgili kardeşlerim, dikkat."
Onur Biçer