Yüksek Beklenti?

 TFF 1.Lig'in 5. haftası geride kalırken, ortada Demirspor adına  beklentileri karşılayamayan bir oyun ve skorlar var. Buna rağmen Başkan ise Ümit Özat'ın arkasında duruyor, buna herkes saygı duyar fakat oyun içinde değişmesi düşünülen şeyler var. Saha içinde oynanan oyun iyi olsa eyvallah, Demirspor taraftarı bir şekilde skoru görmezden gelir; ''zaten bu oyunla, bu mücadeleyle ilerde kazanırız; şanssız maçlar çıkardık'' der ama saha içindeki oyunda maalesef bu taraftara şuana kadar bir umut vermiş değil. Yıldız Tilbe ''biraz ümidim olsa, ömür boyu beklerdim'' demiş. Emin olun bizim de oynanan oyundan dolayı biraz umudumuz olsa, tahammül seviyemiz o kadar artacak. Fakat oyun, her geçen hafta daha da geriye gidince ve oynanan rakiplerin zorluğu artınca, insanlarında tahammül seviyesi aşağılara çekiliyor. Nedir peki bu Demirspor taraftarının istediği oyun ve nedir bu Ümit Özat'taki bizi memnun edemeyen şey? Bu sürece hep beraber bakalım. 



Franz Kafka, ''yüksek beklenti, sarsar'' demiş. Cemal Süreya ''beklentin ne kadar yüksek olursa, o kadar kırılıyorsun'' demiş. Bu adamlar iyi yazar, iyi düşünürler. Edebiyatı ve felsefeyi seven insanlar, bu adamları da severler genelde. Şimdi bunları neden söylüyorum, Demirspor'un bu sezon başında kurduğu sansasyonel kadro ile beklentilerinin de sansasyonel şekilde arttığı için söylüyorum. Çünkü bu kadro ile beklentilerimiz yükseldi ve maçları iyi oynayamayınca da, çok çabuk kırılıyoruz. Bu durum sadece bize ait bir durum değil, insanın yapısında olan bir şey ondan dolayı bu yazarlardan alıntılar yaptım. Eskiden karınca kararınca, mütevazi kadrolar kurulurken bu kadar beklenti olmuyordu ama şimdi Başkanımız Murat Sancak bizlere iyi bir kadro kurduğu için, beklentilerimizde eskiye göre çok fazla arttı. O yüzden bizi de memnun edemeyen şey, oynanamayan güzel ve akıcı oyun oldu. Geçtiğimiz sezon Ocak ayından sonra kurulan kadro, bu sezon kurulan kadrodan daha alt seviyede olsa da, oynanan oyun, erken koparılan maçlar; Demirspor taraftarını kendinden geçiriyordu. Bu sezon ise o oyun ve o türden maçlar yerine daha pasif bir çıkarılan kadro/oyun/maçlar beklentileri karşılamıyor. Yoksa bu taraftar beş maç bir hoca yiyecek kadar gözü kör insanlar topluluğu değil. Sorun kurulan kadro ile oynatılan oyunun birbirlerine zıt olması. 

Şimdi gelelim Ümit Hoca'nın profiline ve oynanan oyuna. Ümit Hoca ilk geldiği zaman elindeki kadro ile topu arkasına geçiyor, yakaladığımız kontralarla gol atıp, maçı koparıyorduk. O zaman ki kadro o'na elverişliydi, bir şekilde maçları kazanıyorduk. Fakat o zaman ki kadro ile şimdiki kadronun arasında dağlar taşlar kadar fark olduğu düşünürsek; şimdilerde taraftar topun arkasında maça başlamak yerine geçen sezon devre arasından sonra olduğu gibi direkt hücumla maça başlamayı seçer hale geldi. Böyle bir futbol görmek istiyor. Bunun sebebi basit aslında, ne kadar hızlı maça başlayıp erken gol atarsak; rakipleri o kadar kolay açabiliyoruz. Bunu aşağıdaki görsel ile gözler önüne de serdim.




Geçen sezon en formda olduğumuz dönemlerde yani devre arasından sonra kazanılan maçlarda çok net bir şekilde bu olaya şahit olduk. Uğur Hoca ve Cüneyt Hoca oynattığı oyunlarda takım hızlı başlıyor, biz bir gol atınca rakiplerde geride kapanmak yerine daha açık bir oyun tercih edince skoru arttırıyorduk. Zaten hücum hattımız çok kuvvetliydi, rakipler kuvvetli hücum hattımızın karşısında pek direnemiyordu. Maç sonunda ise farkla kazanılmış skorlar ortaya çıkıyordu.  Taraftar bu sezon kurulan yüksek maliyetli ve iyi kadrodan da bu şekilde skorlar almayı umut eder hale geldi.

Verilen S.O.S. 

Bu sezon daha kuvvetli bir hücum hattımız var ama sorun; takımın maçlara hızlı başlamaması, rakibi kendi alanında sıkıştırmaması ve dikine oyun oynanmaması. Rakipler kurulan kadromuz ve şampiyonluğa oynadığımız için bizlere karşı içeride/dışarıda hep kapalı oyun oynuyor. Bizde maçlara kreatif oyuncular yerine sabit yetenekleri olan oyuncularla başlayınca rakipleri açamıyoruz. Onların üstlerine dikine paslarla gitsek, belki alanlarını zorlayacağız ama bunun yerine de pivot santraforumuz var gibi uzun top deniyoruz ve bundan da bir sonuç çıkmıyor. Çünkü ilerideki futbolcularımızın yerden oynaması, hava hakimiyetinden daha iyi. Böyle olunca da ileriye atılan toplar bir tenisçinin duvar ile yaptığı antrenman gibi bizlere geri dönüyor.  Sonrasında ise ilk yarılarda skoru alamayınca, ikinci yarı Allah ne verdiyse saldırsak da yine de skorun hakimi olamıyoruz çünkü acele etme  durumu hataya zorlar ve bizde acil gol bulma çabası ile oynayınca çok basit hatalarla gol kaçırıyoruz. Ve gün sonunda ortaya çıkan tablo ise 5 haftada alınan 7 puan, Boluspor'un tek puanını sizden alması ve iki haftadır bu hücum hattıyla atılamayan gol..  Bu takımın gol atamaması gerçekten çok şaşırılması gereken bir konu. Bu gerçek bir meziyettir cidden. Bu ters ayaklı içeri kat edebilen kanatları içeri sokamamak, Mehmet Akyüz gibi ligin en iyi Türk santrforunu pozisyonlara dahi uzaktan sokmak çok enteresan. Pozisyonlara girildiği söyleniyor ama bunlar hep dışardan oluyor. Organize bir şekilde ceza sahasına girdiğimiz pozisyon sayısı çok azdır. Bireysel yetenek, şapkadan çıkarılan tavşanlar ile goller geliyor. Her maç 8/10 korner atılıyor fakat bu kornerlerin geri dönüşü gol olmuyor. Bu da üstünde durulması gerekilen bir konu. Takım savunmasıyla beraber, alan savunması yapmaya çalışıyoruz, alanlarımızı rakibe veriyoruz, rakip forvetleri marke edemiyoruz.. Gördüklerim bunlar, karınca kararınca bir şeyler yazmaya çalıştım. Umarım bu verilen S.O.S'lerin üstüne gidilir ve bu sorunlar çözülür, bu sezon şampiyonlukla kapattığımız bir sezon olur. Bu taraftara, bu kadroya ve bu kadar emeğe yazık olmaması dileğiyle..  

Uğur Yılmaz
Daha yeni Daha eski
Google News