Tribün demek sadece spor müsabakaları çevresindeki beton bloklar değildir, seyircilerin oturduğu müsabakaları seyrettiği koltuklu alanlar değildir. İyide nedir bu tribün arkadaş... O değil, bu değil...
Tribün; yüzlerce yıldır insanları bir araya getiren, en kötü günlerde bile sevinç naraları attıran, birbirini hiç tanımayan insanlara omuz omuza bildik besteler, türküler söylettiren bir yerdir.
Tribün; 50 metre ötede başka bir tribünde yardıma ihtiyacı olan , ama hiç tanımadığınız bir taraftara yardım eli uzatmaktır.
Tribün; 1000 lerce km uzakta, açlıkla , sefaletle yaşamaya çalışan insanların sorunlarının dile getirildiği, kamuoyu yaratıldığı alanlardır.
Tribün; 10 yaşındaki bir çocukla 60 yaşındaki bir amcanın beraber lay lay laay diyerek zıpladığı , mağlubiyetinde oturup gözyaşı döktüğü yerdir.
Tribün; Kimilerine göre cehennem, kimilerine göre cennetten bir parçadır.
Tribün; Yukarıda sayılan 5,6 maddeye sığdırılmayacak kadar geniş kapsamlıdır.
ve hayatlarını,tuttuğu takımın renklerine, armasına adamış insanlar vardır... GERÇEK TARAFTARLAR...
BU GERÇEK TARAFTARLAR'a tribüncü denildiğide olmuştur. Hayat onlar için,- iyisiyle kötüsüyle haftada birde olsa- içeride, deplasmanda farketmez, orada geçer...Tribünde...
Gerçek tribüncüler, tribünlerde ağır küfürler etmeyi sevmez. Daha çok, yaptıkları pankartlarla, bestelerle inceden inceye, cevabını orantısız zeka ile verir. Rakibi elemine eder. Zira en iyi yapabildiği iş budur. Tribüncünün aşk hayatı pek olmaz, çünkü sevdiği değerlisi vardır zaten, maç günü iki eli kanda olsa bile , bir elini temizleyerek gelen çok tribüncü vardır. Ayrıca tribüncü zekidir, onu alt etmen hiç kolay olmaz...
Ama gel gelelim bu tribüncülerin en büyük düşmanı yine kendi içindekilerdir. Kendi içlerinde bağımsız olan, kendini ayrı,tek kuvvet olan bir aklıevvel çıkar ve daha maç günü gelmeden rakip taraftarlarla bir şekilde iletişime geçer, Donkişot misali savaşmaya başlar. Küfürler gırla gidiyordur. En değerli saydığımız annelerimiz, kız kardeşlerimiz ve hatta mezardaki atalarımızın karıştığı küfürler... Aslını sorarsanız bu küfürü edenler maç günü ortalıklarda pekte görünmez çünkü o amacına ulaşmış, tribünleri zehirlemeyi başarmıştır. Rakip ile araya nifak tohumlarını çoktan ekmiş, filizlenmesini pis bir sırtlan gibi beklemektedir.
Unutulan diğer bir gerçek ise, tüm bu olanların izlendiğidir, zaten tribün yasaklarından gına geldiği, neredeyse alkış bile çalmamızın suç sayıldığı tribünlerde , bu atışmaları, atarlanmaları görenler bunu bir üst amirine koştura koştura rapor edecektir.
"Sayın amirim, bakın sosyal medyada,orada burada rakip taraftarlar birbirlerine sövüyor ediyor, biz en iyisi mi rakip taraftarı şehire, stada sokmayalım. Böylelikle güvenliği sağlamış oluruz...."
Sonrasında gazete manşetlerinde okuruz.... "Falanca takıma deplasman yasağı!!!"
Darbe yedi tribün... tribüncü...Gerçek taraftarlar... Gerçek rakipler...Darbe yedi deplasman kültürü...
Sahadaki oyuncuların yenmek için mücadele ettiği rakibi var ama ya tribünde ?
ÇEKİRDEEEEK 1 TL...
Saygılarımla,
Tribün; yüzlerce yıldır insanları bir araya getiren, en kötü günlerde bile sevinç naraları attıran, birbirini hiç tanımayan insanlara omuz omuza bildik besteler, türküler söylettiren bir yerdir.
Tribün; 50 metre ötede başka bir tribünde yardıma ihtiyacı olan , ama hiç tanımadığınız bir taraftara yardım eli uzatmaktır.
Tribün; 1000 lerce km uzakta, açlıkla , sefaletle yaşamaya çalışan insanların sorunlarının dile getirildiği, kamuoyu yaratıldığı alanlardır.
Tribün; 10 yaşındaki bir çocukla 60 yaşındaki bir amcanın beraber lay lay laay diyerek zıpladığı , mağlubiyetinde oturup gözyaşı döktüğü yerdir.
Tribün; Kimilerine göre cehennem, kimilerine göre cennetten bir parçadır.
Tribün; Yukarıda sayılan 5,6 maddeye sığdırılmayacak kadar geniş kapsamlıdır.
ve hayatlarını,tuttuğu takımın renklerine, armasına adamış insanlar vardır... GERÇEK TARAFTARLAR...
BU GERÇEK TARAFTARLAR'a tribüncü denildiğide olmuştur. Hayat onlar için,- iyisiyle kötüsüyle haftada birde olsa- içeride, deplasmanda farketmez, orada geçer...Tribünde...
Gerçek tribüncüler, tribünlerde ağır küfürler etmeyi sevmez. Daha çok, yaptıkları pankartlarla, bestelerle inceden inceye, cevabını orantısız zeka ile verir. Rakibi elemine eder. Zira en iyi yapabildiği iş budur. Tribüncünün aşk hayatı pek olmaz, çünkü sevdiği değerlisi vardır zaten, maç günü iki eli kanda olsa bile , bir elini temizleyerek gelen çok tribüncü vardır. Ayrıca tribüncü zekidir, onu alt etmen hiç kolay olmaz...
Ama gel gelelim bu tribüncülerin en büyük düşmanı yine kendi içindekilerdir. Kendi içlerinde bağımsız olan, kendini ayrı,tek kuvvet olan bir aklıevvel çıkar ve daha maç günü gelmeden rakip taraftarlarla bir şekilde iletişime geçer, Donkişot misali savaşmaya başlar. Küfürler gırla gidiyordur. En değerli saydığımız annelerimiz, kız kardeşlerimiz ve hatta mezardaki atalarımızın karıştığı küfürler... Aslını sorarsanız bu küfürü edenler maç günü ortalıklarda pekte görünmez çünkü o amacına ulaşmış, tribünleri zehirlemeyi başarmıştır. Rakip ile araya nifak tohumlarını çoktan ekmiş, filizlenmesini pis bir sırtlan gibi beklemektedir.
Unutulan diğer bir gerçek ise, tüm bu olanların izlendiğidir, zaten tribün yasaklarından gına geldiği, neredeyse alkış bile çalmamızın suç sayıldığı tribünlerde , bu atışmaları, atarlanmaları görenler bunu bir üst amirine koştura koştura rapor edecektir.
"Sayın amirim, bakın sosyal medyada,orada burada rakip taraftarlar birbirlerine sövüyor ediyor, biz en iyisi mi rakip taraftarı şehire, stada sokmayalım. Böylelikle güvenliği sağlamış oluruz...."
Sonrasında gazete manşetlerinde okuruz.... "Falanca takıma deplasman yasağı!!!"
Darbe yedi tribün... tribüncü...Gerçek taraftarlar... Gerçek rakipler...Darbe yedi deplasman kültürü...
Sahadaki oyuncuların yenmek için mücadele ettiği rakibi var ama ya tribünde ?
ÇEKİRDEEEEK 1 TL...
Saygılarımla,